30 yaşımda bir dinginlik hissi gelmişti. Bu his hoşgörü ve kabullenişi de kolaylaştırdı hayatımda. Ben kabullendikçe işler daha rayına girmeye, sorular cevap bulmaya, kısır döngüler noktalanmaya başladı. Hayal kurmak yerine gerçeklerle değerlendirmek, sonucu az çok tahmin etmeme yardım ediyordu. Telaşlarım hep başkaları için oldu. Her şeye ve herkese yetişmeye çalışırken, kendime kimi zaman haksızlık ediyordum. Kendime ayırdığım zamanlarım ise çalışma anlarım olarak devam etti. İnsan sildim demeyeceğim. Kimse hayatının bir dönemine şahitlik etmiş ya da yol yürümüş olduğu bir insanı tamamen silmemeli. O zamanı çöpe atmış olurum diye düşünüyorum. Ancak, bir bebeğin motor becerisi için oynadığı ilk oyuncaklardan olan, boşluk şeklini algılayıp , parçayı o boşluğa koyması gibi, kimi nereye koymam gerektiğini öğrendim. Can şöyle demişti ‘bir insanın eğer sana faydası yoksa, zararı vardır.’ Doğruydu. 25 yaşımda öğrendiğim bu cümleyi , 30 yaşımda idrak edip, 40 yaşıma kadar yanımda taşıdım. Kendimi hayal kırıklığından korudum bu yolla. Yanımda olması için ısrarla hak vermeye çalıştığım, aradığım sorduğum babamın, bu konuda hiçbir hevesinin olmadığını, ilişkimizin sadece benim çabamla yılda 1-2 pastanede çay içmek olduğunu anladığımda kendisine de açık ifade ederek görüşmeme kararı aldım. Sanırım en net ifadem buydu. Belki de en çok yaralandığım yerim olduğu içindi. Bu bana hayattaki büyük bir ağırlığı hafifletmek hissini verdi. Bir süre acıma, kendimi suçlamaya eğilim, merak etmelerim evinin önünden geçmelerimden sonra, bu duygularımı da hissetmez oldum. Hiç babası olmamış biri, hiç arabası olmamış biri gibi olabilir. Heves eder. İyi otomobillere bakar iç geçirir. Keşke der. Hiç yoktan 4 teker iyidir der. Ta ki ilk külüstürünü alana kadar. İllallah ettirir. Yağmurlu günde bindiğin , trafiğin en işlek yerinde bozulan, yürüsen daha az ıslanacağın yağmurda hem suya düşmüş gibi eden hem diğer sürücüleri engellediğin için mahcup olduğun, hem de durduk yere borca girdiğin o araç yaka silktirir. Olmaz olsun dersin. Daha iyisi olmalı dersin… pişman eder. Tamir ettirirsin, her şey yolundadır, mükemmel geçmiş bir günübirlik tatil dönüşü, daha yola çıkamadan çalışmadığını farkedersin. Mağduriyetin kişisellikten çıkar, getirdiklerini ve bozulan otomobili de geriye şehre döndürmek mecburiyetinde kalırsın. Bunun gibi işte. Şanslıysan sıfır km bir araç ile ilk deneyimini yaşama ihtimali gibi. İyi baba sahibi olma ihtimali de var tabii. Bizde olmadı işte. Mesela ilk arabamın modelini yükselte yükselte , çok sevdiğim modelde bir araba aldım. Öyle güzel geliyor ki uzun zaman olmasına rağmen bazı jelatinlerini sökmedim. Sürekli şükrediyorum. Ama babamı kendime baba yapamadım. Model model yükseltemedim. Bir adım öteye götüremedim ilişkimizi. Şu an farkettiğim ya da dürüstçe kendime itiraf ettiğim şey, bir baba figürü tarafından başımın okşanmasını ve takdir edilmeyi beklemek çok konuda beni fazlasıyla yordu. Mücadelem hep erkek tarafından başarılı kadın olarak görülmek oldu. Başarılı ama özverili, sadık , mütevazi de olmalıydım. erkek tarafından Herhangi bir hakkım teslim edildiğinde de ona minnettar olmak zorundaydım hatta bundan zevk duyuyordum . 3-4 sene önce Babamın arkadaşlarına benimle görüşüyormuş gibi konuştuğunu duydum. Benimle övünmüş. İçten içe gururlandım. Eski günlerdeki gibi… halbuki şimdi düşününce sadece onun çocuğu olduğum için benimle övünmesini isterdim.
Artık 40 yaşındayım. Geriye bakıyorum, onun başaramadığı evimizin geçimini sağladım, sevmediği abimi sevdim, bıraktığı annemi kucakladım. Binemediği arabaya biniyorum. Sahip olmadığı eve sahibim. Bir tek kendi kendimi sevmediğimi farkettim . Kendimle ilgili iç seslere kulak tıkadığımı farkettim. Annemin kocası, abimin babası, yeğenimin dedesi, dedemin damadı, 3 yıllık eşimin annesi olmaya çalıştığımı yeni farkettim. O hep hayalini kurduğum sonsuz kredi sunan babalardan biri oldum. Her şeyi hallederiz diyen, ekmeğini getirip önce evini doyuran bir adam oldum. Bu beni gereksiz bir mücadeleye soktu ve etrafımdakileri de şımarmış birer çocuk yapmaya başladı.
Kendim için en iyi yaptığım şeylerden biri psikolog desteği almak oldu. Kafamdaki sekmeleri kapatmayı öğrendim. Dağınık bir dolabın içini düzenleyince gelen o his gibi. Her seansta sarsıldım. Annesini bir hafta ayrılık sonrası gören çocuk gibi psikoloğumu görüp ağladım. Övündüğüm özverilerimle kendimi nasıl da değersizleştirdiğimi, kendime gölge muamelesi yaptığımı, kendimi önce kendim takdir etmediğimi gördüm. Kocam beni evlenmeye layık bulduğu için minnet duyduğumu, kendimi buna layık görmeyenin aslında kendim olduğunu gördüm. Başkalarını hoş görürken Kendimi cezalandırmaktan hiç geri durmadığımı farkettim. Eğer param olursa işim olursa beni severler. Benden faydalanırlarsa beni severler ararlar gelirler takdir ederler bilincimle yüzleştim. Beni ben olduğum, güler yüzüm , tatlı dilim, sohbetim için sevebilirlerdi. Onların zalimlikleri , beni yok saymaları şımarıklıkları beni incitiyordu ama ellerine bu özgürlüğü veren bendim. Dur demediğim sürece nerde duracağını bilmeyen bir sürü insan oldu etrafımda . Hepsi de sevdiklerim. Bu yüzden emek ettiğin , ilmek ilmek ördüğün kazağı yakasını örerken farkettiğin bir hatada sökmek gibi. Görmezden gelmekle sökmek arasında gidip geldim. Sökersem emeklerim ziyan olacak, yeniden örmek zaman alacak, ip ilk formunu kaybetmiş olacak. Sökmezsem yakasını kollarını da öreceğim ama hep o hatayı göreceğim ve hatta görmemek için o kazağı kaldırıp dolabın en üstüne atacağım. Görüp de canımı sıkmasın diye. Zor gelse de sökmeye başladım. İlmekler sökülürken takıldı. Yer yer düğümlerle uğraştım. Kopmasın diye dikkatli oldum ve yavaş davrandım. Sabırla sökerken bir baktım ki önümde bir arap saçı var. Dolaştırmadan aynı sakinlikle yumak haline getirdim. Şimdi yeniden örüyorum. Tabii ki emek istiyor ama bittiğinde güzel olacak. Nerde ilmek hataları yaptığımı biliyorum ona göre dikkatli davranıyorum.
Bir metafor yaptım psikoloğuma ‘elimde tek bir anahtarla her kapıyı açabileceğimi sanıyordum. Şimdi her kapının anahtarının farklı olduğunu anladım ve boşa yanlış anahtarla zorlamanın beni sadece yoracağını ve kilidi zedeleyeceğini gördüm’ dedim. Herkese aynı mesafede olmama gerek yok. Her derdimi çalışarak görmezden gelemem, herkes beni sevmese de olur, bir ebeveyn ya da bakım veren kişi birey olmama yeter, KONTROL BENDE olmasa da işler yürür, hayat akar, Süer büyür, abim konuşur ve annem mutlu olur.