15 Ekim 2016 Cumartesi





                             Kar da yağdı...

     Ara sıra dayımın öldüğü aklıma gelir. Ölümü kanıksatan anım bu olay. Sonrasındaki hiçbir ölüm beni ölümün gerçeğine böylesine alıştırmadı. Pili çıkarılmış bebek gibiydi, uzanmış yatarken. Yatıyordu ama uyumadığını biliyordum. Belirgin elmacık kemiklerinde, patladıktan sonra uzayıp etrafa saçılan havai fişek ışıkları gibi kan dolu damarlar yoktu  artık. Yaprakları solmuş ama halen diri çiçek gibiydi. Ne gerek vardı apar topar gömmeye o soğukta; belki dirilirdi. Ölüm o yaştaki adama göre değildi.
     Bir kokuyu ilk kez duyduğunda, kokunun kaynağı ile ilgili belleğinde bir şekli yoktur. Sonra bunun mesela madalinadan geldiğini keşfedince, tekrar duyduğunda şaşırmazsın. Mandalina kokuyordur. Seversin ya da sevmezsin bu durumu. Ama mandalina kokusu işte. Tanıyorsun artık.

14 Ekim 2016 Cuma


   







     İnsanlara bakıyorum, onlara kafamda bir gömlek dikiyorum ve giydiriyorum. Hoşlanıp hoşlanmamalarını önemsemiyorum. Zira onlar için en uygun gömlek bu. Ee bu durumda hayal kırıklığına uğramanın ne gereği var. Bırakalım herkes kendisi gibi yaşasın.
     Buradaki kilidi açmanın yolu da baştan sona kendin gibi yaşamak. Yalnız kendimize söylediğimiz aslında o çok insanca "kusurlar" (aslında dürtüler) ortaya çıkıveriyor olmadık anda. Bırakın ilk günden şunları, senin gömlek bana çok bol gelir, ben mavi giymem, bunun yakası niye bu kadar dik deyiverin, olmaz mı? Şunu söylemek istiyorum, o kadar da önemli değilim, değiliz. Ben Canan olayım, siz kimseniz o olun. Saçlarınızın, isminizin, bedeninizin, arabanızın insanı olmayabilirsiniz, yavaş yavaş saygı duymaya başlıyorum, hadi yine iyisiniz. Çiçek formunda parfüm şişesinden arko tıraş kolonyası kokusu çıkabilir, o derece anlayışlıyım... Yeter ki ilk koklayışta anlayayım. Geldi mi burnunuza kokusu? :)