24 Aralık 2017 Pazar

Ölen öldüğünü bilmiyor ki. O acı da kalanların olacak. Hem ölüp hem dert çekecek değilsin ya!

11 Ekim 2017 Çarşamba





Oğlum,
Hayatını zengin geçirebilmen için başarılı bir doktor,
Popülaritenin tadını çıkarman için entelektüel bir komedyen,
Azdaki çokluğu görebilmen için sırt çantalı bir gezgin,
Eserinle gururlanabilmen için yaratıcı bir mimar,
Empati yapman ve ayaklarının üzerinde daha sağlam durabilmen için çok okuyan bir düşünür
olmanı istiyorum.
Ama önce çevrendeki herkes ve her şey gibi, dünyanın bir parçası olduğunu ve ölümün bile bunu değiştirmeyeceğini bilmelisin.

     Bugün bir ağaç iken, yarın bir kağıt parçası olabilirsin. Defalarca toprağa karışıp tekrar tekrar yokluktan var olabilirsin. Bundan öncesi gibi bundan sonrası da belirsizlik, önemli olan halen bir ruhun ve yapmaya gücün varken dünya için en iyisini yapman.
     Biz insanlar dünyanın sağlıklı hücrelerine saldıran kanserli hücreleri olmamalıyız. Sokaktaki köpek ile, bahçedeki ağaç ile aynı oranda yaşama hakkına sahip olduğumuzu unutmamalısın. Hem dünyanın bir parçası olduğunu anladığın an her şey çok daha basit ve eğlenceli olacaktır.

     Hiçbir zaman, birinin üstüne basıp yükselmeyi hayal etme. Çaban seni çok hafif bir bulut gibi yükseltecektir. Bir tartışmada haklı çıkmak için kendini savunmak yerine çözüm getir. Unutma hala konuşabiliyoruz.

     Yaşlı birini gördüğün zaman bir makine gibi geriye sar ve hayal et, yüzünün kırışıklıkları oluşana kadar kaç güneş batırdı. İmkanın varsa kısaca yaşam hikayesini dinle. Orada senin işine yarayabilecek birçok tecrübe duyacaksın.

     Güven... Güvenmek her bilinci olan canlının yemek içmek kadar öncelikli ihtiyacı. Sen de güven ve karşındakinin güvenini kazan.

     Yalan her koşulda ayağına dolanacak bir prangadır. Onunla dolaşma. En kötü doğru en güzel yalandan daha az başını ağrıtır. Ne eksik ne fazla anlat. Kusurlarımızın bizi daha güzel yaptığına emin olabilirsin. Ne kadar yalan, o kadar keşkedir...

     Erteleme, fırsatların ayağına gelmesini beklersen, bir bakarsın kaçırmışsın. Bazen onları uzanıp alman gerekir, bazen de yüksek dağlar tırmanman. Ama elde ettiğin zaman yaşayacağın mutluluğun hazzını hiçbir şey vermeyecektir. Tecrübelerime göre net olarak söyleyebilirim ki - insan yaptıklarının yanında ertelediği her şeyden sorumludur.-

     Sevdiğin birine kızdığın zaman, bir daha onu affetmeyeceğini düşündüğün zaman yalnız kal ve bir kağıda aklına gelen herhangi güzel bir anınızı yaz. Sonra altına seni üzdüğü olayı yaz. Kendine zaman tanı ve ara sıra yazdıklarını oku. Güzel yaşanmış hiçbir şeyi kötü bir anı kirletemez. Onu affet ve sadece bundan sonra hayatında olup olmayacağının kararını ver. Affetmek ruhunu hafifletir. Benliğinle savaşını dindirir.
   
     İnsanların seni dilinle, dininle, ırkınla, boyunla, kilonla, saç renginle, ses tonunla yargılamasına izin verme ve aldırış etme. Coğrafya kimsenin kaderi değildir. Kişiliğimizi doğduğumuz toprak ya da konuştuğumuz dil, annemiz ya da babamız belirlemez. Kişiliğimiz kendi ellerimizle şekillendirdiğimiz bir heykel gibidir. Bizi biz yapan ta kendimiziz.

     Şans sende olduğuna inandığın her an seninledir. Olumlu düşünür ve yaşarsan, yaşayacağın sürece hep güzel tesadüflerle karşılaştığını görürsün. Şans tek başına olduğunda bir serap gibidir. Şanslı olduğuna inanır ve çalışırsan başarın daimi olur.

     Aşk aniden gelip seni sardığı zaman daha önce bu duyguyu hiç yaşamamıştım diyeceksin. Sarhoşken verilen kararlar gibi aşıkken verilen kararlar da değişebilir.  Aşıkken karar verme. Kendine bir süre tanı. Belki bir sene yeter. Bu süreden sonra ilişkini gözden geçirerek kararlar alabilirsin. En yakın arkadaşım diyebildiğin insanla bir ömür geçirebilirsin.
 

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Daha beş yaşındasın, eskiden herkesin evindeki yasaklı bölgeyi hatırla yani evin salonundasın. Babanın belki senden bile daha çok sevdiği kasetçaların önüne gittin. Oynat düğmesine basınca birden kulaklarını kanatırcasına yüksek sesle çalarken kapatılıp, yarım bırakılmış bir şarkı duyuyorsun... " Tut ki karnın acıktı, annene küstün, tüm şehir sana küstü. Bir kedim bile yok anlıyor musun? Hadi gülümse.."
. O an yasaklı bölgeye girmiş olabilmenin sebebinin, annenin evi terketmiş olması geliyor aklına. Boğazımdaki  düğümle tanıştığım ilk günüm. Beni hiç bırakmayacağını düşündüğüm annemin gidişi, hayatımda ördüğüm duvarın yıkılışı gibiydi. Abime baktım hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Beş yaş... Güçlü görünmek, abime moral vermek için gözyaşımı tuttum. Yüzümün şekli beni ele vermiş olabilir belki ama dişlerim sızlaya sızlaya dayandım.
Otuzlu yaşlarımdayım şimdi... Oturdum izliyorum o halimi... Hiçbir şey değişmemiş. Babam yine aşık olduğu herhangi bir kadının yanında, annem o zamanlar gittiği yerde, abimin hala benim güçlü görünmeme ihtiyacı var. Hala ağlarsa onun olduğu yerden ayrılmayacağıma emin. Ve biz hala annemize biraz küsüz...

29 Haziran 2017 Perşembe

Herkes sana benzeyebilir,
Ama yalnızca bir süreliğine.
Birkaç saniye mesela,
Ya da birkaç sene.
Sen bile yabancıyken kendine...

9 Haziran 2017 Cuma

Geçen yine hayatın anlamını çözmeye çalışıyorum, telefon çaldı... Benimle yaşıt arkadaş ölmüş. Kadını yerde kazdıkları o deliğe tıkıp, üstüne toprak yığıp döndüler. Düşündüm 'o çözmüş müdür,  onun fırsatı olmuş  mudur çözmeye' diye. Sonra cevabı kolaydı 'ihtiyacı olmadı ki'. Bu boktan hayatın anlamı falan yok.

3 Haziran 2017 Cumartesi

26 Mayıs 2017 Cuma

Göğüs kafesimdeki kuş kanatlarını durmadan çırpıp içimi gıdıklıyor ve sanki her an bir haber duyacakmış, bir işi yarım bırakmış, yabancı ülkede pasaportumu kaybetmiş  gibi bir endişe halindeyim. Bazı çıkmaz hallerde dersin ya yer yarılsa içine girsem, ölsem de görmesem. Öyleyim işte. Hiçbir sebebi yok belki de çok sebebi var. Kendime bile söylemediğim bir çok şeyi dile getiriyorum artık. Belki de dünyadaki son işlerim bunlardı, bilmiyorum. Bunalımsa dibine kadar yaşıyorum. Herkesi çok seviyor ve kimseyi sevmiyorum. Yaşamadığım, üstünü örttüğüm, yaşadığım, söylemediğim ve söylediklerimin muhasebesi mi bu? Berbat bir varoluş iyi bir hiçlikten kötü. Hiçbir şeye hevesim yok, yazmaya, okumaya, bilmeye, hatırlamaya, sevmeye ve küstüğüm sevilmeye. İlk kez bu kadar dibi gördüm. Mobing yapa yapa hayattan soğutan, iyi insan maskesiyle gezen insanların hepsine öfkemi kusup gidesim var. Öfkemi kusmak için bile görmeye değmezler.

27 Mart 2017 Pazartesi

     İnsanlar değişmezler, sadece zaman zaman pişman olurlar.

     Bu da asıl unutmamam gereken olarak kendime notum olsun.

2 Şubat 2017 Perşembe

     Öyle çok yazdım sildim ki... Can suyumu buraya koyayım ben görsem yeter. İçim rahatlar, bir derdi savmış gibi, çölde soğuk su bulmuş gibi, kabus görürken anne eliyle uyandırılmış gibi. Misler gibi, pamuklara sarılmış gibi, melisa çayı gibi... hayatın bana en büyük armağanlarından bir kardeş. Öyle güzel dinler ki, öyle naif söyler ki yanından ayrılmak istemezsin.

1 Ocak 2017 Pazar

En güzel bestelerin bestekarları unutuldu ama duyguları kalpleri sızlatmaya devam ediyor. Aşık ol ya da olma, yüreğine konup senin yüreğinden yaşıyorlar aşklarını. 'Kaç kere yemin ettim,  kaç gönüle de girdim, sensiz  yapamıyorum ah, bak yine geri geldim' demiş mesela. Diyor ki bana bir gece ver bin gecemi seni anarak geçireyim. Deli işi. Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde diyor mesela... Çok saçmalayasım yok bugün. Bir yaş daha aldım. Yeni yıldan beklentim var mı yok mu onu bile bilmiyorum. Bak biri mırıldanıyor apartmandan, akşam oldu hüzünlendim ben yine, hasret kaldım gözlerinin rengine. Hafif çakırkeyif... Kulaklıklarımı takayım da kitabımı okumaya başlayayım. Sonuçta melankoli bana göre değil. Güçlü insanlar mrlankoliye yatkın değildir 🐽🐞🐞🐞🍀🍀