7 Kasım 2022 Pazartesi

 Sizi üzmekten, kırmaktan imtina eden insanların, size karşı bir eksikliğini örtme çabasında olduğunu düşünmeniz büyük yanılgı. Hiçbir tevazu sonsuz şekilde karşılıksız sürmez. Kırılmak istemiyorsanız, kırmayın.  

10 Aralık 2021 Cuma

 aşk, o zaman aşk

Allahım ateşlere yürüyorum, acı ile büyüyorum....

5 yaş...

Keşke olmasaydı...

Hala boğazımda bir düğüm

Canım abim 

Seni çok seviyorum 

11 Kasım 2021 Perşembe

Üzer

Beni üzer

Dişi eksik bir gülümseme 

Üstüne yemek dökmüş ve o kıyafetle oturan bir yaşlı 

Diz yapmış pijamalı bir meczup

Sümüğü akmış, yoksul çocuk

Eski, bozuk arabaya binmiş erkek

Çirkin , sevimsiz hayvanlar

Gariban baba

Çaresiz anne

İçimi acıtır…

11 Ağustos 2021 Çarşamba

 yıl 2021... Söylemediğim bir şey yüzünden iftiraya uğradım. Bunu sevimlileştirmenin bi manası yok. Baya dümdüz iftira işte. Olmayan bir şeyin olmadığını, nasıl ve neden kanıtlamaya çalışayım ki... 

Anlamayana mi kızayım, laf taşıyana mi kızayım, inanana mi kızayım? Hepsi aynı oranda çirkin gözümde. Hayatımda ilk defa, hür irademle alanımı korudum. Hayır dedim, mesafe koydum. İlk defa ayıp olur karşı tarafa demedim. Saygı duymayana asla saygı duymuyorum. 

14 Mart 2020 Cumartesi

     Mezarlık Çiçekçileri

     Mezarlığın önündeki çiçekçiler... Bana hep az iş yapan esnaflar gibi gelirlerdi. Ölümler bana yaklaşınca öyle olmadıklarını anladım.
     İnsanlar elindekileri kaybettiklerinde, zamanında yapmadıkları her şey adına kendilerini sorguya çekerler. Hala bir şeyler yapabileceklerini düşünürler. Oysa artık çok geçtir.
Mesela ölüler kendilerine alınmış çiçekleri kalkıp koklayamazlar. Bu, çiçeği alanın gönül alma çabasıdır. Mezardaki kişinin soluyamadığı oksijeni kendisi soluyormuşçasına bir mahcubiyetin getirisidir. Daha önce mezarda yatana bir çift çorap almamış bile olsa, yarı diri yarı yumuşak ama asla ücretini haketmeyen çiçeği alır ve toprağın üstünde kurumaya bırakır.
     Geçtiğimiz yazın en çorak günlerinden birinde, sabah 08:30 sularında, anneannemi bir hastanenin morgundan yıkama odasına alıp, müslüman bir görevli kadınla beraber yıkadım. Bir sürü dini zırvayı kadından dinledim ve hiç sesimi çıkarmadım. Neden mi? Anneannem duyup üzülmesin diye. Yaşarken kendisiyle çatıştığım anlardan deliler gibi pişman olduğum için soğuk bedenine sıcak elimle dokunarak onu ısıtmaya çalıştım. Öte yandan 'Aferin kızıma' dediğinden de o kadar emindim ki... Öldükten sonra annem onu görmekten korkup bulunduğu odadan çıkmış. Ölmüş olduğunu bildiğim halde gücenmesin diye cenaze aracı gelene kadar yanından ayrılmadım. Bu yaptığım bana seslendiği anlarda onu duymazdan geldiğim üç beş  kısa anın da pişmanlığını barındırıyordu. Sonuç olarak anneannemi en son ben gördüm, en son ben öptüm ve kefenledim. Sonrası klasik defin töreni. Derme çatma evlerin olduğu, okulun olmadığı köyümüzün merkezindeki camide, 40 derecenin üstünde sıcaklıkta, muhtemelen abdest almaya fırsat bulamamış insanlar tarafından, apar topar kılınan namazın ardından, büyük bir beceriksizlikle kazılmış bir mezara koyduk onu.
    Yaklaşık 2 hafta sonra dedem kabir ziyareti yapmak istediğinde hiç ikiletmeden onu köyümüzdeki mezarlığa tekrar götürdüm. Onca zamansızlığa rağmen bunu yaptım çünkü ileride pişman olmak istemiyordum. Asıl sebep de, dedemin son yıllarda anneanneme katlanamıyor, onu sürekli eleştiriyor, aynı odada bile oturmak istemiyor oluşundan kaynaklı pişmanlığını tüm benliğimle hissediyor oluşumdu. Dedem istese de kendi başına gidemezdi. Bu konuda birinin yardımına muhtaçtı. Vicdanıyla savaşıp durduğuna emindim ve yardım etmek istedim. Gittik... Dedemi bir kabrin mermerine oturttum. Arabaya yürüyüp bir damacana suyu kucakladım. Getirdiğimiz fidanları annemle beraber  mezarın başına diktim. Dedem bizi izlerken can sularını veriyordum. Biz bunu yaparken dedem hafifliyordu. Sanki 65 yıllık karısına borcunu ödüyor gibiydi.
     Karısının hemen yanı başındaki ileride kendi gömüleceği yeri belirgin hale getirmek istedi. Büyük taşları mezarlığın her yanından topladık, zor güç taşıdığımız taşları yine tam onun istediği gibi döşedik. Daha belimizi doğrultmadan hadi gidelim diyerek bastonuna davrandı. Her zaman yapardı bunu. Eğer hareket zamanı geldiyse o hareket etmiştir bile... Anneannemin gönlünü almıştı kendince. Birgün yanı başında yatacağına dair güvence de  vermişti hatta.  Onu iyi anlıyordum. İçten içe, iç sesimle verdiğim kavgalardan yine kendimle uzlaşarak çıkmak için yıllarca verdiğim savaşlarım var. Hepimizin var. Belki gerçekte bir şey ifade etmez ama iyi ki var.

2 Mart 2020 Pazartesi

Burnu kapalı, büyük ev terliği = baba Puantiyeli elbise = anne Annemin evi terkedişlerinden birinde, ona ait en fazla 50cm enindeki, her yanı idareten beyaza boyanmış tahta dolabı açıp gizli gizli koklardım. Anneyi özlemek ayıpmış gibi... Sonra benzer sebeplerden başka bir ayrılışta da annemle dedemlerde yaşamaya başlamıştık. Babam kapıya kadar gelirdi ama ondan gizlenir kendimi göstermezdim. Babayı özlemek ayıpmış gibi... Taraf tutmak zorunda hissediyordum ve henüz beş yaşımdaydım. Bulunduğum çatı altında düzeni bozulmuş annemi, babama çok sinirli diğerlerini görmek beni taraf tutmaya zorluyordu sanki.

21 Ekim 2019 Pazartesi

Ben bahane sevmiyorum bunu anladım. Bahaneler artık beni sadece güldürüyor Neyse ki artık dinlemek de gülmek de istemiyorum. gözden düştünüz geçmiş olsun.